yüzümde okyanusun en derin yangınları
hangi kapıya kanat açtırır sustalı sözleri
dolunay kırığı gecelerde yanarken ben
döne döne ezberlerken sapsarı susmaları
ömrümün alacası öfkemin atlıkarıncası
başı dönerken masumane çocukluğun…
ne de akça pakça karlara uzanmış
senaryo bu ya kırılmış dalım aklı sıra
çemkirince yaramı kardan cemaline
şıra olup da akmış şarap kadehine
hangi yakamozlar ışıldar da söyler bunları
çığlığı nefessiz iç denizlerine…
sıksam şu yüreği mıncık mıncık etsem
arınacağını bir bilsem aksa kiri içinden
toplasam imgeler ardına saklı kibirleri
toplasam ki pinokyo’nun burnu etmez
dolanır tepemde kirli beyaz obur alıcı
puslu şiirlerimden aşırıp yalnızlığımı
yafta yapar da asar tren camlarına
darağacı suretinin ahkam çavuşluğunda…
yok ki tahammülüm kendime bile
nasıl katlanayım vebalı düzeneğine
şakısın da nakarat olsun dillerinde
büsbütün uyduruk sevda türküleri
çekirgeliğine daha bulaşmamışken ben
yarin doğduğu kentte mi vurulmuşum
ıssızlığımla yunarak kanlı cesedimi
ağlamasın diye canım kızanlarım
ölümü yaşamakla mı süslüyormuşum?
ne diyeyim ki portakal çiçeklerine
susun da duyulmasın bir daha adım
yaşadığım dahi unutulsun belleğinizde
kuytusu kısır deniz aşırı limanlar
çürümüş yosun kokularına bulaşsın
sunturlu ölümler peydahlansın isterse
tıslayan öpüşlerin garip tılsımlarına
gayri meşru aşkların bacak aralarından…
-ne kıpırtım kalsın artık ne de telaşım
beyazınıza düşsün kangren başım-
onikihaziranikibinsekiz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder