Renkler...
Biz hayatın renkleriyiz; kendi irademizle kendi rengimizi seçer, yaşam coğrafyasında yerimizi alırız... Önemli olan hak edilen rengi seçmek...
Bir içsel haykırış ki sesleri dışarı taşar; kalır haykırış sesi duyanların avuçlarında... Yakar avuçları, taşırır yüreği verdiği iç yangını, sancıları, sanrıları... Öyle bir sesleniş ki dağlarda yankılanır, çığ olur aniden, çıtı çıkmaz beklentinin, yapılabilecek bir şey yoktur ya da başlamak yeniden! Çok zordur!
Umut dağlarının eteklerindeki kayaların kamburuyla birlikte düşmüştür başa bütün sersefilliğiyle... Yolculuk zamanıdır artık ve her zaman atılacak bir adım ve yapılacak bir şey vardır diye düşünülse de bazen soluk kesilir, durur hayat; gerisi çıkmaz sokak... Ne duvarı aşılır ne de geri dönülebilir cinsten; bırakır ıssızlığın askısında... Bu askı halindeki duruştan ara sıra kurtarsa da benlik kendini; yer yer geri dönüşlere sahne olacaktır ömür... Askı olunmuşlukların yaşanmışlığa karıştığı sahnede oyuncular yerlerini alacaktır mutlaka ve o trajedinin yaşanılmaması imkânsızdır...
Bir içsel haykırış ki sesleri dışarı taşar; kalır haykırış sesi duyanların avuçlarında... Yakar avuçları, taşırır yüreği verdiği iç yangını, sancıları, sanrıları... Öyle bir sesleniş ki dağlarda yankılanır, çığ olur aniden, çıtı çıkmaz beklentinin, yapılabilecek bir şey yoktur ya da başlamak yeniden! Çok zordur!
Umut dağlarının eteklerindeki kayaların kamburuyla birlikte düşmüştür başa bütün sersefilliğiyle... Yolculuk zamanıdır artık ve her zaman atılacak bir adım ve yapılacak bir şey vardır diye düşünülse de bazen soluk kesilir, durur hayat; gerisi çıkmaz sokak... Ne duvarı aşılır ne de geri dönülebilir cinsten; bırakır ıssızlığın askısında... Bu askı halindeki duruştan ara sıra kurtarsa da benlik kendini; yer yer geri dönüşlere sahne olacaktır ömür... Askı olunmuşlukların yaşanmışlığa karıştığı sahnede oyuncular yerlerini alacaktır mutlaka ve o trajedinin yaşanılmaması imkânsızdır...
Yolun hasretini tadar dil. Hani o kemiği olmayan; ne demeli bilmem ki! En büyük derdimiz onunla galiba, bütün savaşımlarımız, yengilerimiz, mağlubiyetlerimiz, kazanç ve kayıplarımız onun akarsuyu ile yükünü almış olarak gelir kum taneleri gibi eteklerimize ve kendi kumulunu oluşturur; ayak bileklerimizden kalbimize; kalbimizden boğazımıza ... Biz bu resmin içinde var olan canlı mahlûkatlarız işte... Hangi akarsuyun ummana döküldüğü delta da duracağız?
Yolların ardında bırakılan özlemler… O büyük tutku; koynumuza aldığımız yosma! Hangi “koyun”lardan kalkıp da gelmiştir yatağımıza… Bilmem bu ne gelgeçliktir; bir türlü karar veremez kiminle olacağına! Üstünü karıştırma ne sen sor ne de ben söyleyeyim! Diğer adı ihtiras mı ola! Bu cilveli, işvebaz kimleri baştan çıkarmaz; kimleri vurmaz kendi çözülmez kördüğümlerinde…
Dünde; dünün yolculuklarından kalan dünya ne barındırır sinek ısırıkları ile dolu böğründe ve kaç şinanay gerekli dünün aşiyanına giden karanlık yolu aydınlatabilmek için… Satır aralarına sıkışmışsa tarifi imkânsız yaşamın duygu selleri ne yapmalı? Bu cenderenin koynunda yitirmişse kendini; yararı ve getirisi yoksa ne bugünlere ne de yarınlara; yola çıkmak elzem olur bu gibi durumlarda…
Anı ırmağının sorgulayıcı akıntıları hala önüne geleni kucaklayıp önüne katıyorsa arkadan gelen itkiyle karmaşık duygular sayrılığında bir içsel patlama olur; teneke sesleri çoğalır; yol yolcuya odaklanır böylece…
Hidayet Dal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder