4 Nisan 2008 Cuma

uçurumdan bozma

soyunup kutsal hezeyanına
sıvazlamamalıyım sırtını bu kavak üstü yalnızlığın.
şairini erkenden öldürmemek için…

çağcıl Rus ruletleri oynamamalıyım artık kadınımla
bin kere tetik düşürmeliyim içimdeki zindanı kurtarmaya.
az da olsa ağlamalıyım yine de
kündeye getirilmiş aşklarıma…

öyle bir tokat ki yüzümün cenderesinde kirli şehir uğultuları
hep bir kuytuluk arayışı
kargacık burgacık da olsa…

sızlamış kaburgamda izi kalmış erozyonlarım
katmer katmer uçurumdan bozma “yar”larım…

bu mavilikler içre kaç kıçı kırık su yuttum
en tuzlusundan!
ne denizler yakaladım gecenin katran koynundan.
paslı demir yığınlarının asbest solukları.
üstümden geçen kedi katili fareler.
mavimi çaldılar.
kara boğazıma saplandı
yutkunamadım.

avuçlarımda bir çavlan eriyor şimdi
az kaldı ölüyorum.
görüyorum.
ölümün geldiğini beynimin şaşı dehlizlerinden
bir acı mayalanıyor göğsüm atlasında;

baba;

beni bir şiire sakla!



hidayet dal/Can Sokağı Lambaları
can sokağı lambaları - 02.03.2008

Hiç yorum yok: