22 Aralık 2007 Cumartesi

Ben artık deliyim; size meczup !

Çağırmayın lütfen! Yığılıp kalırım sizi görüverince... Gülümseyerek ölmek isterim kollarınızda. Tam da size dokununca kaybolmadan! Sizden önce kayboluveririm; düşerim derinliklerin bilinmeyen bir kuytu köşesine.

Kayıp olunca ben; "aşk"a aşıklığım kar gibi eriyiverir avuçlarınızda; bin hayata veda ederim usulca.

Kaş yaşam sığdı ki nefesime? Sayamadım! Hesapları hesaplamayı unuttum. Artık suyun akışına, çakmak taşlarını parlatışına, kuşların uçuşuna, çiçeklerin kokusuna dahi yorgunum. Eskiden bilmediğim bir yüz yorardı yüreğimi. Her gece onunla buluşurdum. Ellerinde çocuktum; ana şevkatiyle severdi; kimselere dokunamayışları dokunurdu bana. Bir ödül gibiydi yaşamım boyunca.

Onu dahi unuttum. Şimdi başka şeyler var aklımda. Kaç zamandır bir ağrım var. Fizyolojik değil ! Bu ağrıyı kim koydu bağrıma? Sevdirdi böylesi... İstediğim her şeyi görüp dokunabilme gibi bir güç veriyor. Say ki kul kendine döndü, semaha duruyor içinde bir halk'a.

Bütün şehir üşüyor; ben yanıyorum, dokunduğum her yer yangın !

Yetişir bu ödül koca ömrüme! Cenneti görürüm önce; sırtımdan itseler de cehenneme! Yapmayın lütfen! Kalbim sıkışıyor anlayın beni; size vuslatı düşündükçe...

Bu his, bir dağ kamburu oluyor lav püskürten yüreğime... Allah saklasın! Yakarım sizi bakışlarımın aşk acısıyla ve çok ağlarsınız ardımdan; döner gözleriniz kan çanağına!

Yetişir, bunca mutluluk bana! Şu an ölmek isterim; bu büyülü "an" ları bozmadan ve sizi hiç mi hiç göremeden... Canım efendim! "Can"sınız; canan!

Ben artık deliyim; size meczup!


Hidayet DAL

Hiç yorum yok: